Saint Kitts ve Nevis

MEGAYAT MUTFAKLARI

Yarisi bakir yarisi fakir ada.

st.kittsDaha önce hiç ayak basmadığım bir yere varınca çocuklar gibi mutlu oluyorum. Karayip adaları arasında son beş yıldır fink attığımı artık biliyorsunuz. Ancak Saint Kitts daha önce hiç gelmediğim bir yerdi.

Çünkü St.Kitts ve Nevis, Karayipler denilince adı pek geçmeyen adalardan biri. Aslında isimlerden de anlaşılacağı gibi bunlar iki ada. Aynı hükümete bağlı, aralarında yarım saatlik deniz yolu mesafe olan iki kardeş ada.

IMG_9581Nevis’e uğrama şansım olmadı. Biliyorsunuz turist değilim ‘hadi şimdi yan adaya geçelim hayatım’ yapamıyorum. Ancak St. Kitts, gerçekten hoş, gerçekten bakir kalmış bir ada. Adaya 60 metre yelkenli tekne Perseus^3 ile vardık. Vardığımızda ocak sonuydu. Yani Karayip sezonu çoktan başlamış, popüler adalar cıvıl cıvıl turist, renkli manzaralar ve harikulade süperyatlarla dolmuş da taşıyorken, St.Kitts’te sanki bir ‘LOST’ dizisi havası esiyordu. Terkedilmiş ada sessizliği. Çünkü ada hiç bir zaman popüler olmamış. Fransa ya da İngiltere sömürgesi olmadığı için midir bilmem, buraya gelip de yatırımlar yaparak adayı kalkındıran olmayınca, turistler için de biraz zayıf bir uğrak yeri olarak kalmış. O nedenle bozulmamış, ama adada geçirilecek zamanın kalitesi açısından da burun kıvırılacak noktada kalmış.

IMG_9596Vardığımızın ikinci günü bir ada turuna çıktık. Delinin biri yani tipik, yerel ve hafif sıyrık bir adalı siyah vatandaş, bizi üstü açık ve her yeri dökülen bir tur otobüsü ile ada turuna çıkardı. Tropik papağanlardan hallice renkli ve şifonumsu kostümü ile yarısı fosforlu yeşil, yarısı pembe boyalı sakalları sayesinde 60’larında olmasına rağmen halen her Karayip yerlisi gibi ‘genç’ takılan bu arkadaşla bütün adayı sağdan sola gezmiş olduk.
Adanın bir yarısı için bakir kalmış, diğer yarısı için de fakir kalmış diyebiliriz. Uyuşturucu ve suçun kol gezdiği, arka bahçelerinde tavuklar, önde at bağlı olan derme çatma evler, sokaklarında cirit atan başıboş köpekler ve her yerden yükselen marihuana ve mangalda tavuk kokularıyla fakir Karayip mahalleleri, adanın bir yarısında hiç istifini bozmadan hakimiyetini sürdürürken, diğer yarısındaki güzelim doğal yapıyı oluşturan geniş araziler, popüler adalardan sıkılıp da kendine sakin bir yer edinmeye çalışan Amerika’lıların muhteşem villaları ile dolmaya başlamış. İşte bu nasıl bir tezat oluşturuyor derseniz, cevabını sağda solda sohbete daldığım, adada yaşayan Avrupalı ya da Amerikalı medeni insanlar veriyor. Dediklerine göre şehre kurt inmesi gibi, mücevher dükkanlarına ya da lüks evlere hırsızlık ve yağma için inen yerli kesim ne yazık ki var. Aslına bakılırsa her Karayip adasında bu yerli fukaralık ve aşırı zenginliğin dengesiz biraradalığı bu sonucu getiriyor.

IMG_9669Hani mücevher dükkanı falan dedim ya, sanmayın ki ada bir alışveriş cenneti. En önemli turizm aracı adaya yanaşan Cruise gemiler olduğu için, küçük şehir merkezinde toplanmış dükkanların çoğu mücevher üzerine. Belki duymuşsunuzdur vergi meselesi nedeniyle Karayipler, Amerikalı’nın mücevheri ucuza bulmak için tercih ettiği bir alan. Bir de ada hükümetinin minimum 400.000 dolar yatırım yapana vatandaşlık veriyorum sözü, Amerika ve Güney Amerika’daki adi suçlular için adayı bulunmaz hint kumaşı yapmış. Ancak bu durum o suçluların adada yaşadığı anlamına gelmiyor, yatırımını yapıp vatandaşlığını alan tüymüş. Yani her şey kağıt üzerinde.

IMG_9599Bunun dışında adada ne oluyor derseniz, her şey bu kadar olumsuz değil elbet. Dedim ya bu olumsuzluklar, 21. Yüzyılda olmamıza rağmen adanın bakir mi bakir kalıp, size bozulmamış şahane bir güzellik sunmasına neden olmuş. Atlantik’e direkt açılan ve haliyle hep kocaman dalgalara kucak açan Turtle Bay, tam karşısına denk gelen yani Karayip denizine açılan sakin kıyısıyla muhteşem bir gün batımı izleyebileceğiniz tipik Karayip barı Shipwreck bar, adanın sosyetik tarafında sizi doğa ile buluşturan bir kaç spa oteli, bizim de içinde bulunduğumuz yeni yapılan marina ve yanındaki denize sıfır bar & club Salt, güzel vakit geçirilecek yerler. Bir de adadaki tarihi rum distilasyon merkezi ve doğal ormanı gezdiniz mi tamam!

IMG_9619Gitmişken duvar, kiriş, kolon, herkesin bir şeyler yazarak bir anı bıraktığı Shipwreck barda, benim için özel bir anlamı olan yazımı da bulursunuz belki. “You’re tough like Alps, I’m rough like the ocean”. Türkçesi, “Sen Alp dağları kadar sert, ben de okyanus kadar hırçınım.” Öyle miyim dersiniz?