Hava ayaz mı ayaz ellerim ceplerimde

ak0En sevdiğim şeydir ellerim ceplerimde aheste aheste sokaklarda yürümek. Hangi üllkede, hangi şehirde olduğumun önemi yoktur. Kendi şehrimde de ellerim cebimde, çantasız, kararsız, uçsuz bucaksız yürürüm.

Bugünlerde de İstanbul’umda yürüyorum ellerim ceplerimde. Bazen bir türkü de tutturuyorum duyup duymadığınızı bilmeden. Tam çalacak bir kapım yok derken, aniden Karaköy civarlarında bir köşeye rastlıyorum. İsmini çok iyi bildiğim, yurtdışlarında yersiz yurtsuz dolaşırken bile hakkında çok şey duyduğum bir mekan. Mutluluğa hasretken ve artık sokaklar benim derken, o köşedeki küçük ve şık mekan gözümü alıyor ve içeriye giriyorum.

Forneria..
Herkesin çok çok iyi tanıdığı Arda Türkmen’in Leblon’dan sonraki ikinci mekanı. Ben Türkiye’ye altı ayda ya da yılda bir geldiğim için şehirdeki popüler mahalle değişimlerini daha bir hayretle farkediyorum. Mesela son gelişimden bu yana Karaköy popüler olmuş. Forneria da Karaköy’ün kalbinde. Ben öyle habersiz, eller cepte gittiğimden, Arda Türkmen ile rastlaşamadık ancak kendisinin lezzet akan yemeklerini CNN Türk’teki programından, dergilerden, internette rastlaştığım her yerden biliyordum. Arda Türkmen deyince herkesin aklına gelenin de bu olduğunu düşünüyorum. Yani biz chef’lerin yurtdışında “chef whites” dediğimiz beyaz ceketlerin içinde, hatta tabiri cazise o ceketlerle birlikte ego satan klasik şef havasında değil, vazgeçemediği kareli gömleğinin içinde lezzet satan bir şef. Kocaman samimi gülümsemenin getirdiği samimi lezzetler! Bu şahsına münhasır hali belki onu Jamie Oliver’a benzetmemize neden oluyor. Ama ben böyle olmasını seviyorum çünkü yurtdışında kendisinden ve yemeklerinden bahsederken tanımlamakta işimi kolaylaştırıyor.

ak19

Arda bey orada yoktu ama birlikte çalıştığı Deniz hanımla ve şefleri Alp Çekeci ile tanıştım. Çok sağlam bir sohbet gerçekleştirdik. Sizlere ulaşması için o lezzetleri hem tv ekranına, hem de restoranlara taşıyan şey, onların catering şirketi yıllarından beri edindikleri tecrübeleri ucuca ekleyerek birlikte yürümeleri olmuş.

Güzel bir akdeniz menüsü. İtalyan ağırlıklı desek, Akdeniz’in geri kalanına haksızlık olur. Bir de ben öğle sonrası alakasız bir saatte uğradığımdan her zaman internette fotoğraflarını gördüğüm o her gün değişen menüyü yakalayamadım ama yemekten önce gelen sıcacık, dışı ince kabuk, içi pofuduk o müthiş ekmeği hiç unutmayacağım.